Osmanlı İmparatorluğu | Sen yoksun diye...  İnsan, seninle anlam kazandı; seninle anlamına kavuştu, varlık. Sen yoksun diye, yüzler gülmüyor; tahammül sınırını aştı hayat. Yokluğunu fırsat bilenler, kan gölüne çevirdiler dünyayı. Kuzey, güneyi eziyor; kara bulutlar çöküyor, semadan tüm evrene… Müjdecim! İnsan, seninle anlam kazandı; seninle anlamına kavuştu, varlık. Sen yoksun diye, yüzler gülmüyor; tahammül sınırını aştı hayat. Yokluğunu fırsat bilenler, kan gölüne çevirdiler dünyayı. Kuzey, güneyi eziyor; kara bulutlar çöküyor, semadan tüm evrene Yaradan"ın üstünlük ölçüsü "takva" iken, "ne mutlu" ırklar türedi. İlahlık yarışına girenin biri, diğerine: “Sana, benden gayri özgürlük veren olmaz; benim istediğim kadar hürsün; ya sev, ya terk et!” inkarın daniskasıydı. Yokluğunda sahte liderler dolaşıyor, sağda solda; “Kurtuluş bende!” diyor, her biri. Halklarını atıyorlar gayyaya bilerek, isteyerek. İzmler çöplüğüne döndü, dünya! İnsanı insan yapan değerler pazara düştü; dosta kurşun, düşmana gül.
“Küçük olsun, benim olsun!” diyen hasisler, "değerlerin iktidarı"nın değil, şahısların zaferinin peşinde; bu yüzden bir arpa boyu yol alamadık, senelerce. Tutulan yol hak olsaydı, çokluğuna rağmen zelil olur muydu, seni sevenler! Kurtarıcım! Coğrafyam kan ağlıyor; sen, üç binlik gücünle, Mute"de, çağın abd"sini devirdin; biz, kaç kat fazlayken yenik düştük haçlıya; "Zalimlere meyletmeyin; size ateş dokunur!" yüce emrini unuttuk; itibar aradık, Teksaslı Büyük Şeytan"ın sofrasında, tarihi kanla yazılmış Beyaz Reis"in masasında.
Ali'nin yasını tutan milyonlar,akıp giderken Kerbela"ya; coninin refakatinde (!), hangi menzile koştular? Sen olsaydın, toprağına, Kızılderili soykırımcısı necis ayaklar değer miydi?
Senin yurdunda, kız çocukları, toprak olmaktan kurtuldular; Ömer, seninle öğrendi adaleti, şefkati. “Diri diri gömülen kıza, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!”
Hazro"nun belediye reisi, kan davasından canını zor atıyor, odasına; hani sen, kaldırmıştın tüm ilkellikleri; mesaj yerine ulaşmadı mı yoksa! Yaradan"ın şaşmaz terazisi: ”Bir millete olan kininiz, sizi, o millet hakkında adaletsizliğe sevketmesin!” iken, çıldırmış olmalı, eli silah tutan!
Suçların şahsiliğini sen getirdin; ama, dedesinin ihanetini torunlarından soran, yeryüzünün en ilkel düşüncesi, vatanımı elli ikiye böldü; sınır ötesi operasyona değil, "gönül ötesi operasyon"a susadı dünya! İnsana, sınır mı konurdu? Efendim! Selamı sen getirdin; "barış olsun" diye; lakin, zenginin ajandasında, orta direğin telefonu niye yok! Niye, bir milyonun Frenk kurşunuyla can verdiği Ruanda"ya, dünya sağır kesildi?
Gazze; Mekke"ye, Istanbul"a, Karaçi"ye, Sumatra"ya… ne kadar uzakmış meğer! Bunca telefon direği varken, neden sesi duyulmuyor; Kabil"in, Açe"nin, Grozni"nin…
Seni, benden kopardılar, ben de oyuna geldim; renklerimiz, ırklarımız, dillerimiz . Yaradan"dan, "tanışalım" lütfu iken; şimdilerde, "bana hakaret etme; tek, ne istersen vereyim" kanunu çıkıyor; meğer ne kadar da zayıfmışız! Muteber işler yapardık, bir zamanlar; fethe çıkardık dünyayı; korunmaya ihtiyacı mı vardı ismimizin! Gör, bak; kapıları açtık mı sonuna kadar, gönlümüz mazluma geniş, zalime dar! Peygamberim! Sen yoksun diye, yüz binlerin yuvası tarumar oldu; hani, sosyal devletti, yok yok yanıldım; "madem düştün buraya; öde, pek kutsal olan (!) vergilendirilmiş kazancını" diye, kadının hayatını kararttığı yetmiyormuş gibi…
Kapısına, "görev şuuru içinde (!)" vatan evladını dikmiş ki, soysuz tabelanın altında, kimse hır gür çıkarmasın; maaşı da "ırz" parasındanmış meğer! Anne, "cennet, ayakları altında olan"dı; çift anahtarla kapısını gizlice açıp, "gündüzünü saklayan" değil!
Her köşe başını, gayet resmi tefeciler tutmuş; bir bankanın yakasından kurtulan, diğerine yapışıyormuş; denize düşen….!
“Şeytanın pisliklerinden bir murdar!” iktidarın övünç kaynağıymış meğer! Ne kadar da gelişmişiz, bir bu kadar kravatlı gangster varken!
Çalış, daha çok çalış; kredi puanın eksiden artıya dönsün; bak, sokaktan, emekli parasını yeni çekmiş biri geçiyor. Abd aşkına sana yatırsın da alın terini, ödensin artık, şu dış borç faizi (!)
Artık çağ atladık; falcılık, varoşların sanatı değil; milyoner, bir o kadar da çağdaş kuşakların itibarı oldu, Çankaya sırtlarında. Yüzlercesi, "enayinin parası" deyip kaptı kaçtı oynuyor, hayal iklimlerinde.
devamı altta. |